Paşalı Birol kimdir? Nereli, kaç yaşında? Paşalı Birol öldü mü? Biyografisi
Paşalı Birol kimdir? Paşalı Birol Nereli? Paşalı Birol kaç yaşında? Paşalı Birol öldü mü? Paşalı Birol Biyografisi
Paşalı Birol kimdir? Paşalı Birol öldü mü, ne zaman öldü?
Paşalı Birol’un Türk sporu ve Fenerbahçe’si için yaptığı fedakârlıkların süresi 60 seneye yaklaştı.Bu süre zarfında yurt içinde ve yurt dışında branş ayırmaksızın Fenerbahçe ve Millî Takım müsabakalarını takip etti. Türkiye’de gidilmedik şehir bırakmadı. Avrupa’da da birçok ülkenin stadyum ve salonlarında sadece kendi imkânları ile ülkesini destekten kaçınmadı.Millî Takım için 500 metrelik bir stadyum tribününü kaplayacak kadar, Fenerbahçe için de aynı tribünleri 5 kez dolaşacak kadar bayrağı ve binlerce pankartı, yine kendi imkânlarıyla karşıladı. Her zaman sevgi ve dostluk üzerine mesajlar içeren bu pankartlar ve bayraklar, kendi işyerindeki profesyoneller tarafından yazıldı. Zaten bizler de bu efsane spor simasını (belki de dünyadaki en emektar, vefakâr ve cefakâr tribün adamını) ilk olarak bu pankartlar sayesinde tanımaya başladık.
Türkiye’de bugünkü Süper Lig, yani eski adıyla Birinci Lig, 1959 yılından beri oynanıyor. Ülkenin her dönem en fazla konuşulan bu organizasyonunu tam 60 senedir hem de tribünlerden takip eden bir isim var; Paşalı Birol, gerçek adıyla Vecdi Tekel.
Paşalı Birol, stadyumlarla ilk buluşma hikâyesini Milliyet’e adeta ilk günkü gibi anlatıyor:“10 Ocak 1950, İstanbul doğumluyum. 1959 senesinde okuldaki sıra arkadaşım, babasıyla seni maça götürüyoruz dedi. Ben 9 yaşındayım, futbolu severim ama takım tutmuyorum.İnönü Stadı’na geldik. Arkadaşım Bülent’le en aşağı kadar indik, kenara oturduk.Fenerbahçe-Galatasaray maçıydı ve stat tamamen doluydu. Taraftarlar yarı yarıyaydı. Metin Oktay bir gol atıyor, top fileleri delip dışarı çıkıyor. Sonra o an arkadaşımın babasına bir baktım, zengin iş adamı gömleğini falan yırttı sinirden. Hemen dedim içimden ben bunlarla gelmem maça artık. Çünkü ben kavgayı küçüklüğümden beri sevmem.Maçtan sonra arkadaşımın babası Fatih’te bizi bir muhallebiciye götürdü. Sonra demez mi rövanşa beraber gideceğiz. Rövanşın anlamını bilmiyorum ya ben; tamam tamam dedim.